ADÂLET Lİ VE İHSAN SAHİBİ OLMAK
“Muhakkak ki Allah insanlara karşı adaletli davranmayı, ihsanı, olabildiğince merhametli, güler yüzlü, nazik ve lütufkâr davranarak daima iyilik yapmayı ve özellikle yakın akrabaya, komşulara, dost ve arkadaşlara cömertçe ikramda bulunmayı ve acılarını, mutluluklarını paylaşarak onlarla sürekli ve samimi bir dostluk ortamında olmayı emrediyor;
Buna karşılık; zina, fuhuş, cinsel sapıklık, çıplaklık gibi yüz kızartıcı ve utanç verici hayâsızlık gibi hareketleri, gerek Kur’an’ın, gerekse sünnet-i seniyyenin asla onaylamayacağı görgüsüzlük, edepsizlik türün-den çirkinlikleri ve hak ve hukuka aykırı, onur kırıcı, saldırganca tutum ve davranışları yasaklıyor. Bakın, Allah size böyle güzelce öğütler veriyor ki, düşünüp (ibret) alasınız.” (Nahl: 16/90)
Her Cuma hutbesinden sonra,imamlarımızın hatırlattığı bu ayeti kerime,gerçekte sadece dinlemekten öte, hayatın her anında hatırda tutulması ve uygulanması için çok önemlidir.
Konumuz olan âyet-i kerime “Muhakkak ki Allah adaleti ve ihsanı emreder...” mealindeki bölümü münasebetiyle tefsir kitaplarının yanında ahlâk ve tasavvuf kitaplarında da ihsan kavramı üzerinde önemle durulmuştur. Taberî adeti hilâfına, bu âyetteki adaleti “kelime-i tevhîd”, ihsanı ise “Allah’ın emir ve yasaklarına uymak, zorluklara katlanmak hususunda gösterilen sabır” şeklindeki sınırlayıcı görüşü tercih eder görünmekle birlikte onun da kaydettiği gibi bu âyetin “İyilik ve kötülük konusunda Kur’an’ın en kapsamlı âyeti” olduğu yönündeki görüş, ilk dönemlerden itibaren birçok müfessir ile diğer âlimler tarafından benimsenmiştir.
Sonuç olarak literatürde ihsan konusunda yapılan açıklamaları dikkate alarak bu terimi, “insanın, hem Allah’a hem de yakın ve uzak çevresine, bütün insanlara, hatta tabiata karşı yaklaşımında, tutum ve davranışlarında adalet ölçüsünün, farz ve vacip sınırlarının da ötesine geçerek imkân ve kabiliyetle-rine göre kulluğun, özverinin ve erdemin nicelik ve nitelik olarak en yüksek seviyesine ulaşması” anlamına gelecek şekilde tanımlamak mümkündür. İhsan mutlak bir görev olmamakla birlikte adaletten de ileri bir erdemdir.
Buna karşılık toplumsal hayatta adalet ihsandan daha önemli ve öncelikli-dir; çünkü İslâm bilginlerinin sık sık tekrar ettiği gibi “yer ve göklerin düzeni adaletle kaimdir.” Bu yüzden Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), “Hüküm verirken adaletli olanlar, ailesine karşı ve yönetimi altında bulunanlar hakkında âdil davrananlar, kıyamet gününde nurdan minberler üzerindedirler” buyurarak adaletin Allah (Celle Celalüh) nezdindeki değerine işaret etmişlerdir.
“Hayâsızlık” diye çevirdiğimiz fahşâ kelimesi, aynı kökten gelen “fuhuş” kelimesiyle yukarıda da belirttiğimiz gibi eş anlamlı olup çirkin sözler ve fiiller için kullanılır. Daha genel bir ifadeyle fahşâ, başta zina olmak üzere edep, hayâ ve iffete aykırı her türlü söz ve davranışı ifade eder. Kötülük diye çevirdiğimiz münker ise genellikle mâruf kavramının zıddı olarak aklın ve sağduyunun çirkin bulduğu, erdemli toplumun yadırgadığı tutum ve davranışlar anlamına gelir.
Bu nedenlerdendir ki, bu âyeti kerimenin buyruğuna uyarak her durumda adaletli olan, gerektiğinde özveride bulunabilen, yakınlarına cömertçe iyilik eden; bunun yanında epesizlik ve hayâsızlıktan, kötülük ve çirkinliklerden, saldırgan davranışlardan uzak duran insan, aslında bu suretle ruhunun yükselişi için gerekli olan iyilikleri yapar ve kötülüklerden uzak durur hale gelmiş demektir.
Şimdi Müslümanlar olarak, başımızı (yüzümüzü) ellerimizin arasına alıp, bir tevekkül edelim (düşünelim) bakalım ki, bizler bu ayet-i kerimenin neresindeyiz? Hal ve hareketlerimizle, davranışlımızla ne durumdayız? Ne olur bir düşünelim ve kendimizi bir hesaba çekelim.
Selam ve dua
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.