AHİR ZAMAN DA MÜSLÜMANLARIN 6 TEMEL HASTALIĞI
1.Taassub
Taassub bizi kemiren en önemli hatalarımızdan bir tanesidir. Kur’an’da akıl ve bilme ile ilgili onca önemli ayet varken körü körüne iman etmek ve bilmeden bir takım konularda ahkam kesmek ne yazık ki bizim bu dinin maddi-manevi nimetlerinden yararlanmamızın önüne geçmektedir. Efendimiz (s.a.v.) zamanında kapıdan içeriye bile giremeyen bu hatamızdan kurtulmamız için önce istiğfar etmeli, sonra tevbe etmeli ve herkesin alim olabilecek kapasitede olduğu gerçeğini idrak ederek ilme sarılmalıyız. Bilerek edilen iman ve amel ve taassub ile yapılandan çok daha üstündür ve Allah katında değeri daha yüksektir.
2.Tefrika
Tefrika ne yazık ki bizi vahdetten alıkoyan, etrafımızda meleklerin değil, şeytanların fink atmasına sebep olan büyük bir beladır. Tefrikadan kurtulmadıkça, farklılıklar arası barış ve huzuru sağlayamadıkça Allah’ın yardımının gelebileceğini hiç düşünmüyorum. Ra’d 11’de belirtildiği üzere biz kendimizi değiştirmedikçe Allah ta bizim durumumuzu değiştirmeyecektir. İstediğimiz kadar sözlü duada bulunalım, eğer tefrikayı bertaraf edecek amelleri işlemezsek kıyametimiz yakındır diye düşünüyorum. Ya Allah bizi böyle helak edecek ya da sancağı başka bir kavme, topluluğa verecek. Bunların olmasını istemiyorsak:
*. Farklılıkların Allah’ın bir ayeti olduğunun bilincine varıp, akılla , ilimle ve hikmetle davranıp farklılıklardan bir rahmet tecellisi kazanmanın yollarını bulmalıyız.
*. Mezhep, tarikat, cemaat farklılıklarının normal olduğunu kabul etmeliyiz. Ama müslümanlar arasında kalbi vahdetin, Kur’an frekansından yayın yapan zihinlerin ve kalblerin sanki tek bir mezhep tek bir tarikat tek bir cemaatmiş gibi hareket etmesini sağlayacak bir ortam için hep birlikte Allah’tan yardım talep etmeli ve bu uğurda fiili ameller sergilemeliyiz.
*. Tek bir ümmet olduğumuz bilincinin her türlü farklı mezhep, tarikat ve cemaate rağmen sağlanabileceğine inanmalı, farklılığı tefrikaya çevirecek her türlü hareketten uzak durmalıyız.
3.Cehalet
Cehalet bilginin çok ama çok önemli olduğu bu çağda bizi inim inim inleten çok kötü bir hatamızdır. Ne yazık ki bunu sanki tercih ediyormuşcasına yaşıyoruz. Bilgiye, okumaya, tecrübeye hiç değer vermiyoruz ve zanlarla yaşamaya çalışıyoruz. İlk emri “Oku” olan, “…..bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?…” ayetine iman edilmesini şart koşan bir çok ayetinde “düşünmez misiniz?” diye soran bir dinin mensubları nasıl oluyor da böylesi cahil bir durumda oluyor, insan çok üzülüyor açıkçası…Bu durumdan kurtulmak için önce vazgeçip istiğfar etmeli, tevbe etmeli ve Allah’tan cahilliğimizi gidermesi için yalvarmalıyız. Ardından da artık bir alim adayı olduğumuzu hissedip Kur’an’dan başlayıp okumalı ve tefekkür için vakit ayırmalıyız. Göreceksiniz ki 24 saat size yetmeyecek ve muazzam bir iklime girmiş olacaksınız bu kararı almakla… Her ilim faaliyetinizde melekler etrafınızda halka oluşturacak ve sizi destekleyeceklerdir. Bunun enerjisini vücut kimyanızda hissedecek ve yaşlı gözlerle okudukça okuyacak bunlarla amel edeceksiniz. Unutmayınız, amel ettikçe eksikleriniz giderililr ve yenilerini öğrenmeniz için bir fırsat elde edersiniz. Bu çok rahmani bir ameldir ve yapmaya doyamazsınız.
4.Dünyevileşme
Dünyevileşme özellikle maddi olarak rahata kavuşanların içine düştüğü ve rahata kavuşamayanların da hayalini kurduğu bir hatadır. Maddi olarak rahata kavuşanlar ne yazık ki bunların Allah’tan değil de başka yerden geldiği zannıyla hareket etmektedirler. Dilleriyle “Ya Rabbim şükür” diyorlar ama esas şükür olan nimetin cinsinden verme konusunda cimrilik yapmaktadırlar. Güvenilir bir yer yok mazaretine sığınıldığından bu konuda ne yazık ki bir şuursuzluk vardır. Ayrıca rahata kavuşunca çoğu zenginlerimizde Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihat etme konusunda gevşeklik baş göstermektedir. Malın emanet olduğu şuuru kaybolmakta ve Kar’un zihniyetiyle hareket edilmektedir. Bu hatadan bir an önce dönülmeli ve istiğfar ve tevbe ederek arınmalıdır. Ardından dünyanın ahiretin bir tarlası olduğu şuuruyla yaşamalı ve hayırlı ameller işlemek için bir yarış içerisine girilmelidir.
Dünyevileşme sadece maddi olarak iyi durumda olanların değil, maddi olarak zayıf durumda olanların da için düştüğü bir hatadır. Refah seviyesinin yükselmesini istemeyi hayatının en önemli gayesi haline getirmek te bir hatadır. Bu dünyevi bir hedef olabilir ama hayatın anlamını buna yüklemek çok büyük hata ve sonu hüsranla bitecek bir maceradır. Bir çok zengin geçmişinde bu yanlış şuurla hareket etmiş ve halâ huzuru bulamamışlardır. Bunu bilerek hareket etmeli ve malın mülkün iplerinin Allah’ın elinde olduğunu unutmamalıyız. Bunlar emanettir ve geçicidir. Eğer olmuyorsa olmaması sizin için daha hayırlıdır demektir. Unutmayalım ki, esas hayat ahiret hayatıdır ve oraya daha çok da bu dünyada geçim sıkıntısı çeken ama sabreden, imanını takvasını muhafaza eden insanlar gitmektedir.
5.Kibir
Kibir ne yazık ki bir müslümanda olmaması gereken bir haldir. “İçinde zerre kadar kibir olan cennete giremez.” hadisini aklımızda tutarsak kibir bizi kemiren, salih amellerimizi silip süpüren bir hata bir afettir. Bu çoğunlukla aşikar bir şekilde değil de gizli bir şekilde ve insanın fark etmediği bir şekilde olmaktadır. Ne yazık ki müslümanım demekle müslüman olunmuyor. Müslüman olununca olunuyor. İman bir çiçek gibidir ve beslenmesi, ilimle, salih amelle desteklenmesi gereken bir haldir. Biz çoğunlukla bunun farkında olmuyoruz ve müslümanız diye bir kibirli, kendimizi herşeyden üstün gören bir hale bürünüyoruz. Esas üstünlük Allah’ın insana bahşettiği bir şeydir ve “ben üstünüm” demekle üstün olunmamaktadır. Gerçek bir müslüman her zaman aciz olduğunu bilmeli ve mahviyet içerisinde olmalıdır. Bunun aksi olan kibir asla bize uğramamalı ve uğramasını engelleyecek güzel salih amellerle, hizmetlerle kendimize yardımcı olmalıyız. Unutmayalım ki, kibir bir afettir ve Rabbimiz kibirlenenleri asla sevmez. (Nahl 23)
6-Usül ve Üslup
Usûl ve üslûp, bir şeyi aslına uygun, doğru ve layık olduğu şekilde yerine getirmek demektir. Bu yönüyle kelimelerin hikmet kavramıyla da ilgisi vardır. Yanlış, kötü ve yersiz konuşan birisine münasebetsizlik yaptı, usûlsüz ve üsturupsuz konuştu, üslûbu kötüydü, hikmetsiz davrandı gibi tenkitler yöneltilir. Usül ve üslûp, yol ve yordamdır, hedefe götüren şaşmaz pusuladır. Yol yordam bilmeden, pusula olmadan yola çıkılmaz. Onları önemsemeden yola çıkanlar yolda kalır, yollarını şaşırıp amaçlarına ulaşamazlar. Bu temel yargı, bu sebep sonuç ilişkisi bize “Usulsüzlük, vusulsüzlüktür.” kelâm-ı kibarını hatırlatır.
Üsluplu insan, şahsiyetli insandır. Bunun tersi de doğrudur. Üslupsuz insan… diye devam eden cümlenin sonunu getirmek biraz sakil kaçabilir, o takdirde iddiamızı şöyle hafifleterek söyleyelim: Üslupsuz insan şahsiyetini kemâle erdirememiş insan demektir.
Üsluplu insanın meziyet ve şahsiyeti, kendine ait bir duruş ve tarzı vardır. Kimliği, düşüncesi, karakteri bellidir. Zamana, mekâna ve kişiye göre şahsiyeti değişmez. Durduğu yer de bellidir, duracağı yer de. Her gelen trene binmez, önüne çıkan her istasyonda durmaz. Değişken değildir, sabiteleri vardır. Esen rüzgârlara göre yön değiştiren rüzgârgüllerinden hiç hoşlanmaz. Nerde, nasıl ve ne zaman konuşacağını iyi bilir. Yanılır, dili sürçer ama bile isteye yanıltmaz, aldatmaz, kandırmaz. Kırılır belki ama asla kırmaz, kırmak istemez. Hata yapar ama hatasında ısrar etmez, affeder, af diler. Bu yüzden ondan sâdır olan hatalar şahsiyetine zarar vermez.
“Yürüyüşünde tabii ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini şüphesiz ki eşeklerin sesidir.” emr-i ilahisini de üslubla birlikte ele almak gerekir. Tekrarlamakta fayda var; üslûp hayat tarzıdır, edadır, tavırdır, davranışların bütünüdür; üslûp sahibi olmak da izzet, şahsiyet ve duruş sahibi olmaktır.
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem :“Sözde ve işte ince eleyip sık dokuyan, haddi aşan kimseler helâk oldular” buyurdu ve bu sözü üç defa tekrarladı. (Müslim, İlim 7. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 5)
Selam ve dua
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.