Bazen insanlar oturur sadık dosttan anlatır, sadık bir dostuyun olmadığından şikâyet eder. Gerçekten dostumuz mu yok, yoksa gerçek dostlarımı bulamıyoruz? Veya bize hep sahte dost ve arkadaşlar mı denk geliyor. Eğer her merhaba ettiğimiz selam verdiğimiz bize dost olsa idi bunda bir yanlışlık olurdu. Bunun en güzel örneği Peygamberimizin hayatında saklı. Hâşâ biz peygamber olmadığımıza göre onu sayılı insanlar sevip diğerleri düşman olmuşken bize ne oluyor ki? Onun karşısına Ebu Cehiller çıkmış, firavunlar çıkmış. Ama o yüce dinimizi ve inancımızı sayılı insanlarla yaymış. Herkes onu sevseydi ne işi vardı dağlarda saklanmasına.
Dolayısı ile her merhaba ettiğiniz ve selamlaştığınız insanlar dost ve arkadaş değildir. Dost kötü olduğunda da seni satmayan, menfaati bitince kapı önüne koyan olmamalı. Bazen öyle sırlarınız olur ki, bunları eşinizle de paylaşmadığınız olur. İşte gerçek dostla iyi ve kötü her şeyini paylaşabilmelisin. Bunları paylaştığınız kişi sayısı 5 parmağınızı geçmez, gerçek dost onlardır.
Sevdiğini bırak... Geri dönerse senindir dönmezse zaten hiç senin olmamıştır... Yıllar önce duyduğum bu cümleyi defalarca tekrarlamama rağmen, derin anlamını sanki ilk kez duymuş gibi hissediyorum.
Sevilen kelimesi sadece aşık olunan, eş olan kişi için geçerli değil... Pek çok sevgi çeşidini ve pek çok sevileni kapsıyor… Bunlardan biri de dostluklar...
Soruyorum kendime gerçek arkadaşlık nasıl olur? Gerçek arkadaş kimdir? Peki ya ben birisine hiç gerçek bir arkadaş olabildim mi? Olmadım çünkü insan satmasını beceremem ve kalleşlik yapamam.
Cevaplaması zor olan sorular... Uzun bir düşünme süreci sonunda bazı çıkartmalar elde ettim, ama doğruluğunu ancak zaman test edecek.
Klasik dostluk tanımlarına girmeye kalkarsam, yanılma şansım çok yüksek... ki bunca yıldır düştüğüm yanılgıların bir nedeni de olayın, biri yüzeysel diğeri derin olmak üzere iki taraflı anlamı olması...
Şimdi anlıyorum ki,
Dostluk oturup saatlerce konuşabilmek, konudan konuya uçar gibi zıplamak, fikirleri tartışmak değilmiş....
Dostluk, onun ihtiyacı olduğunda sessizce onu dinleyebilmekmiş...
Dostluk, O'na kendi bakış açımı göstermek ve onun farklı bir görüş kazanmasını sağlamak değilmiş...
Dostluk, dostun bir yanlıştan öbür yanlışa adeta sürüklenircesine giderken, O'na dur demek ve hata yapmasını engellemek değilmiş.
Dostluk, ne kadar ters olursa olsun, O'nun gözleri ile bakmayı başarabilmek
Dostluk, O hata yaparken, acı çekerken ve sonucunda tecrübe kazanırken bu süreçleri onunla birlikte yaşayabilmek demekmiş...
Dostluk, O'na neyin doğru olduğunu söylemek değilmiş...
Dostluk, Onu kırmadan saygı ile dinleyebilmek ve söylediklerini eleştirmeden anlayabilmek demekmiş...
Dostluk, O'nun duygularını hiçe sayarak, katı dürüstlük demek değilmiş...
Dostluk, bazen O’nun duymak istediğini söylemek demekmiş…
Dostluk, O'nun adına karar vermek demek değilmiş...
Dostluk, O’nun ne istediğini öğrenmek için çaba sarf etmek demekmiş...
Dostluk, O'nu aynı ruhun parçası gibi benimsemek değilmiş...
Dostluk, O'nun tecrübesine, duygularına, düşüncelerine, kararlarına, isteklerine, hayallerine saygı gösterebilmek, farklılıklarını görebilmek demekmiş...
Dostluğu tanımlayan ve yapılması gereken bir kurallar listesi yokmuş...
Çünkü yapılan her şey doğal olarak kendiliğinden olurmuş... eğer olmuyorsa, o zaman dostluk zaten yokmuş...
Bu tür bir anlayışı içeren bir ilişki, adı ne olursa olsun, aşk, arkadaşlık, komşuluk, dostluk... güzel olmazda ne olur?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.