İÇİMİZİ DÜZELTMEDEN ASLA
İçi dışı bir hale gelmek insanın özünde inandığı, kalben bağlı olduğu esaslar her ne ise bunu yaşamının her anına yansıtması demektir. Hepimizin içinde saf, tertemiz bir "ben" vardır. İyi ile kötüyü ayırt eden içimizdeki bu saf benliktir. İşte bu kirlenmeyen öz, insana yaratıcısından akseden özdür. "İç" diye kastedilen burada o öz olmalıdır.
Aksi takdirde insanın içindeki egoyu büyütüp dışına da bunu yansıtması hastalıklı bir haldir. İnsan içindeki o Rabbani "ben"i, cevheri büyütüp geliştirmelidir. O öz büyüdükçe insanın dışına da yansıyacak, ışığı insanı kaplayacaktır. Bu süreç tabii ki dile kolay gelse de türlü zahmetlerle dolu, tüm yaşam boyunca devam edecek zahmetli bir süreç. Çünkü insanda yükselişin bir sonu olamaz.
İçimize dönmek ve kendimizle yüzleşmektir. Kendimize sormalıyız, acaba içimizde kaç hain var? Kendimize zülüm ediyor muyuz? Gerçek budur; biz en değerli varlığımız olan kalbimizi masiva ile işgal ettik.
Beyin,gönül,beden dünyamızı saf temiz berrak olan,kur’an ve sünnet ikliminde besleyip gönül pusulamızı buna göre işaretlersek,inanıyorum ki kulluk anlamında ve toplum anlamında ciddi mesafeler alırız.
Hûd suresi 101 ayette; “Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendilerine zulmettiler.” buyruluyor.
Kalplerimizi istila edip oraya yerleşen şeytan, uydurma tanrılar, idoller, kirler, tozlar, manevi hastalıklar, kısacası “şirk” tarafından işgal edilmiş durumdayız. Şeytan ve kendi nefislerimize kukla olduk. Asıl kölelik nefse köleliktir. Zulümlerden, zalimlerden, firavunlardan kurtulduğumuz zaman özgür olamıyoruz. Zalimlerden kurtulduğumuz zaman Allah’a olan teslimiyetimiz, itaatimiz, imanımız öyle artacak ki, teslimiyetin bir muhabbet işi olduğunu anlamaya başlayacağız.
Çünkü en büyük özgürlük Allah’a köle olmaktır! İnsanın asıl özgürlüğü arzularından, dürtülerinden, kendi zulmünden kurtulması.
Dr. Halûk Nurbaki; “Bütün duygularımızı, nefsimizin bütün hainliklerini sevday-ı Muhammedi uğruna feda edeceğiz!” diyor.
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Kötü duygularını kendisine tanrı edinen kimseyi gördün mü?..” (Furkan, 43)
Beşerî sitemler dünyaya âdil bir nizam veremediği gibi, asırlardır insanlığa büyük acılar çektirdi. Artık hâlâ mı iman etmeyecek ve cinnet çağı’ndan, asrı saadete cennet çağına dönmemek için Firavunca inat edecek, zulmün devamı için direneceksiniz? Hiçbir dünyevî ve maveraî müjdesi vaadi kalmayan bu İblis çağdan (onca kan, gözyaşı, ıstırap, kahır ve çığlığa rağmen) hâlâ kim ne bekliyor?Allah c.c dönmek ten içimizi arındırıp,pak etmekten ve bunun dışa yansımasını sağlamaktan, bilmiyorum başka çare. ...
İNSANLAR;Şehirler, ülkeler geziyorlar… Ama iç âlemlerinde gezinemiyorlar… Dış dünyalarını süslüyorlar, iç dünyalarındaki bataklığa aldırmıyorlar… Aslında başkalarına değil kendilerine yazık ediyorlar… Sorgulanmak istemiyorlar, yalanlarla doğruluğu oynuyorlar… Dürüst adam profili çiziyorlar ama adilik suçunu işlemeden duramıyorlar… Kibirleniyorlar, böbürleniyorlar… İşleri düştü mü uysal kedi oluyorlar.Hadi canım yok öyle.!Bundan böyle yemezler… ADAM OLUN...
ÂDEM GİBİ OLUN…
DEĞİLSE KAYBOLUN…
YOK OLUN…
HİÇ OLMAZSA BİZLERDEN UZAK DURUN…
Selam ve dua
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.