KAPİTALİST DÜNYADA İNSAN KALMAK
İnsan , mükerrem; yani değerli, şerefli bir varlıktır. Bu şeref de ilâhî bir lütuftur. Bu kıymet ve şerefi muhafazanın tek yolu, insanın ilâhî talimatlar içerisinde yaşamasıdır.
Cömertlik te insanın şerefini artıran unsurlardandır.
Servetinin bir bölümünü sırf Allah rızası için yoksul dindaşlarına veren ve buna karşılık onlardan bir şey beklemeyen kimse, sürekli olarak toplum yararını kişisel yararı üzerinde tutma alışkanlığını kazanmış olur.
Şu an öyle hale geldik ki, adeta kendimizden aşağıdakileri unuttuk. Kapitalist sistem fakiri fukarayı unutturduğu gibi, akraba ilişkilerinin bile bozulmasını sağladı.
Kapitalist sistem, o kadar vahşi ve acımasız bir düzen ki, ortaçağ Avrupa’sında bile hakim olduğu yerlerde kendi tahakkümü altında olanları bilerek açlığa mahkum etti ki, insanları tamamen köleleştirsin ve özellikle de fakirlik içinde yaşayanları kendi efendisine köle hale getirsin.
Bu gayrî ahlâkî ve gayrî insani sistem, kendi varlığını aşırı ve lüks tüketim üzerine bina eder, ama bu binanın da değişik odaları vardır. O odalardan her birinde insanı, maddi köleliğe itecek yapılanmalar vardır. Bu yapılanmaların başında insan için en büyük bela olan “faiz” gelmektedir. Tabi faiz ile birlikte borsa, tefecilik, karaborsa, şans oyunları, hatta sınırsız bir kazanım alanları da mevcuttur.
Kapitalist sistemde kazanmanın her türlü yolu mübahtır, kazancınızın nereden ve nasıl olduğuna bakmaz, hatta bu kazanca ulaşmak için; sizinle beraber kazanma gayreti içinde olan rakiplerinizi sahanın dışına itmenize de ses çıkarmaz. Yetmezmiş gibi sizin kazancınızın önündeki tüm engelleri “yasal” düzenlemeler yaparak ortadan kaldırmaya çalışır. Yeter ki kazandıklarınızdan verginizi ödeyin ve sistemin devamına maddi katkı sağlayın.
Sanmayınız ki bu hilekâr tefeci sistem sadece kendisinin hâkimiyet alanının dışında ülkelerin insanlarını sömürür, hayır, bilakis; o, her şeyden önce kendisinin hâkimiyeti altında olan insanları sömürme ile işe koyulur. Ama insanlar kapitalist sistem içinde o kadar kaybolmuşlardır ki, maalesef sömürüldüklerinin farkına bile varamamaktadırlar.
Düşünün ki bir sistem zulme ve sömürüye önce kendi insanlarından başlıyor, ama sömürülen bu zavallılar sömürü altında olduklarının farkına dahi varamıyorlar ve kendilerine sağlanan aşağılık yaşam şekline kendilerini o kadar kaptırıyorlar ki, maneviyat bakımından büyük bir çöküş içinde olduklarını dahi hissedemiyorlar.
Kuzu postuna bürünen kurt, Kapitalizmin en büyük özelliklerinden biri de kendi vahşi yüzünü çok güzel kamufle etmesidir, bunu yaparken de hep insancıl ve cana yakın bir tavır takınmasıdır. Kendisinin varlık nedeni olarak insanlara yüksek standartta bir yaşam hazırlama gibi gösterir. Ama onun dişlileri arasında hayatın kendilerine zehir edildiğini fark eden bazı düşünür, aydın ve akademisyen ise maalesef kendi çapındaki mücadelelerinde başarılı olamıyorlar.
Bir sözümde kapitalizmin hakim olduğu yerlerde yaşayanların hayatlarına imrenen sözüm ona Müslüman geçinen kişileredir: Sakın kapitalist hayatın renkli ve şaşalı hayatı size süslü gelmesin. Emin olunuz ki kapitalist hayatın en zirvede yaşandığı yerlerde bulunan insanlar; dünyanın en bahtı kara insanlarıdır. Zaten bu ülkelerde her yıl binlerce insan, manevi boşluk ve maddi yaşamın üzerlerindeki baskıdan dolayı intihar etmekte, binlercesi de İslam Dinini seçerek huzur bulmaktadırlar.
Yeryüzü sofrasında nimetlere kurnazca el koyup bunları (serveti), diğerlerini köleleştirmek için kullanmak ve böylece gayretle, serveti yer değiştirmek; insanlığın birliğine vurulmuş en derin en yaralayıcı darbedir. Gayreti, insanın mevkîni belirleyen temel unsur haline getirmek, bir başka deyimle takvayı işletmek liyakatin en şaşmaz nirengi noktası olacağı gibi mutlu ve kardeş bir dünyanın da tek anahtarıdır. Takvayı bilmeyenler ve Allah’a kul olduğunu reddeden firavunca hareket eden gafiller, kendi nefislerine zulmettikleri için zalimdir ve zalimle savaşmak imanın en belirgin özelliğidir. Hz.Hüseyin’in(ks) dediği gibi hayat iman ve cihattır.
Allah‘a isyan eden, Resulullah‘ın sünnetinden yüz çeviren, Şeriat-ı garra-i Ahmediyye‘nin ahkamına riayet etmeyen günahkar ve isyankar bir toplumun zenginliği, refahı ne kötü bir zenginlik ve refahtır.
“El kârda, gönül Yâr’da” olduktan sonra servet ve zenginliğin hiçbir zararı yoktur. Lakin Müslüman servetinin, kazancının belli bir kısmını zekât, hayır ve sadakaların dışında, Allah yolunda cihada, tebliğe, ilime, gençliğe, kültüre, sanata ayırması üzerine farzdır. Bakın o zaman her şeyin düzeldiğini fark edeceğiz.
Selam ve dua
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.