AHLAK TEMELİNDE TİCARET YAPMALI
Ali İhsan Ersöz
28 Eylül 2016 Çarşamba 12:54
Ahlak temelinde ticaret yapmalı
Ülkemizde ve dünyada yaşadığımız sorunların kaynağında, insanlığın en büyük sorunu “ahlak sorunu”dur. Siyaset, ticaret, medya, eğitim, cemaat, toplum, akraba, komşu kısacası insan, ahlakını kaybedince, insanın olduğu her alan ile ilgili sorunlar büyüyor. Bugünkü sorunların hepsi, ahlakını kaybetmiş bir siyaset, medya, cemaat, ticaret ve eğitimin sonucudur.
En büyük sorunumuz ahlak sorunu ve en büyük eksikliğimiz de “nasihat eksikliği”dir. Nasihatçileri olmayan ve nasihate kulak vermeyen bir toplumun siyaseti de medyası da ticareti de kısacası her şeyi, ahlakını kaybeder ve bozulur. Peygamberlerin amacı yüce bir ahlak oluşturmaktı ve bunu oluşturmak için kullandıkları en etkili araç nasihat idi.
Ahlaki, dini musibet yaşıyoruz. Resulullah (sav) bu musibetin tehlikesine binaen “Allahım! Musibetimi dinimde kılma!” diye yakarıyor. Zira dinde, ahlakta yaşanan musibet; dünyada da ahirette de felakettir. Bugün bu felaketlerin içinde insan ve insani değerler can çekişiyor. İnsan ve insani değerleri diriltmek istiyorsak “ahlak”tan başlamalıyız. Bunun için de önce siyaset, idare ve medya ahlaka dönmeli.
“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!”ayet-i celilesiİslâm’ın temel ahlâk kanunudur ve Müslümanlar iş ve ticaret hayatlarında da bu kanuna uymak zorundadırlar. İslâm, dürüstlük ve kardeşlik ile bağdaşmayan her türlü kazanç yollarını yasaklamıştır. Örneğin, faiz, ihtikâr (karaborsacılık), rüşvet, kumar, hırsızlık, gasb, zimmet v.s. gibi ahlâk dışı ve dürüstlükle bağdaşmayan tutumlar da yasaklanmıştır.
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buğday satan bir adama rastladı. Satıcıya:
“-Nasıl satıyorsun?” diye sordu.
Adam da kendince anlattı. O esnada Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-‘e:
“-Elini onun (buğdayın) içine daldır!” diye vahy (işaret) edildi.
Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de elini daldırdı ve buğdayın ıslak olduğunu gördü. Bunun üzerine
“-İnsanların görmesi için ıslak olanı üst tarafına koysaydın ya! Aldatan bizden değildir.” (Müslim, İman, 164) buyurdu.
Hadîs-i şerîfte ifade edildiği üzere İslâm iktisâdîsistemi, ticâretin temelini doğruluk ve dürüstlükle ferdve cemiyete hizmet anlayışı üzerine kurmuştur.Yalan, hile sözünde durmama gibi gayri ahlaki zaaflar günümüzde insanlar arası münasebetleri de yok etmiş hatta düşman etmiştir.
Malın, üreticiden tüketiciye intikâli demek olan ve sermâye kadar gayreti de gerektiren üstelik kâra kadar zarâra da dönüşmek ihtimâli bulunan ticârî faâliyet, malın, fâidesini artırdığı cihetle helâl kılınmış, hattâteşvîk edilmiştir.
Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-‘in mübârek lisânından “Kazancın onda dokuzunun ticârette olduğu…” husûsunun ifâde edilmiş bulunması düşünülürse, bu teşvîkin derecesi daha kolay anlaşılabilir.
Zîrâ ticâretteki para kazanma ihtirâsı, nefsin zebûnuolduğu korkunç handikaplardan biridir. Muhteris kimse, bir testiye benzer; karnı dolsa da ağzı kapanmaz. Halbuki bir testiye deryâlar boşaltmaya kalksan, istiâbından fazla ne alabilir? Yine muhteris, bir ocak, soba veya mangal gibidir ki, ona odun ve kömür gibi yakacaklar yığıldıkça, işbâ hâline gelip sönmez; bilakis alev ve harâreti artar.
Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, muhteris insanı şöyle ifade buyurur:
“Âdemoğlunun iki dere dolusu malı olsa bir üçüncüsünü ister. Âdemoğlunun içini karnını topraktan başka bir şey dolduramaz.” (Buhârî, Rikâk, 10; Müslim, Zekât, 116)
Bu düşkünlüğü dolayısıyla insanoğlunun ticarette yaptığı hile ve düzenbazlıkların haddi hesabı yoktur. Bu yüzden nice kavimler batmıştır. Yine de bu dünyâakıllanmayan nice gaflet yolcularıyla doludur.
İnsanın ticâreti,iç dünyâsını dışarıya yansıtır. Yâniferdin iç âlemi nasılsa ticareti de öyledir.
Fazla kazanma hırsından dolayı,insanlar taklit ve tahşiye ürünler üretmek suretiyle,bilerek ve isteyerek günah kamburu yüklenmektedir.
İnsanların sağlığına kasteden ürünlerin her daim arz edilmesi ciddi bir insanlık suçudur.
Toplumu ayakta tutan değerler, yardımlaşma, karz-ı hasen, helal kazanç, kul hakkı, ahiret hesabı, topluma karşı görevler ve sorumluluklar, ticaret yaparken, toplumun ihtiyaç duyduğu metalara öncelik tanımak gibi güzel duygular, imanımızın gereği olan icraatlar yerini bencil duygulara, nefsanî ve çıkarcı, menfaatçi icraatlara terkeder. Bu durum ise, bir toplum için felaket demektir.
Hz. Mevlana’nın diliyle: “Bilgi de hikmet de helal lokmadan doğar; aşk da, merhamet de helal lokmadan meydana gelir. Bir lokmadan haset, hile doğarsa, bilgisizlik, gaflet meydana gelirse sen o lokmanın haram olduğunu bil. Hiç buğdayını ektin de arpa çıktığını gördün mü?”
Fazilet toplumu olmak istiyorsak, İslam ahlakını kuşanmalı,bunu sosyal hayatın her boyutuna ve özellikle ticaretimize yansıtmalıyız.O zaman hiçbir mihrak Allah c.c. izni ile bu necip milleti yıkamayacaktır.
Selam ve dua
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2013 Güvenli Haber
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.