22 Aralık 2024
  • İstanbul6°C
  • Ankara4°C

ORTAK YAŞAM UMUDU

Ali İhsan Ersöz

13 Temmuz 2022 Çarşamba 15:39

ORTAK YAŞAM UMUDU

Her zaman yazı yazmak toplumun genel havasına katkı vermek, bir yazar için zordur.Kaleminizi ve kelamınızı kirletmeden, bir yerlere angaje etmeden,hedef göstermeden yazacaksınız..!Bana her zaman ümitsiz karamsar kötümser olduğum için yazar .Aslında iyimserim.
Ama!!!
Sanki dünya adil sanki insanlar pür ahlak abidesi sanki küçük insan ünlü olmayan sıradan vatandaş bir etik bütünlük içinde. kapitalist dünya sistemi insanoğlunun ne kadar kötü hasreti varsa hepsini öne çıkardı. cazibe merkezi haline getirdi .
insanlar kapitalizmin dini erdem'i ahlakı değerleri pazarlayıp rahat hayat sürme teklifini reddetmedi.
Bu ortamda dertlenme dert  edinme derdini anlama kelâm ve kalemin çığlığı ile mümkün. Yazıyorum çünkü hayattan kaçırdığım benliğimi Kelâm ve kalemle dinç tutuyorum.
yazıyorum çünkü dünyanın bu saldırılarına reel'de karşı gelemesem bile yazdıklarımla saldırıyı ifşa edebiliyorum.

’’Bir toplumun yaşanabilir olması bazı temel değerler ekseninde ortak bir tavır ve birliktelik duygusuna ihtiyaç gösterir. Bunlar çoğu kez kader birliği, sevinçte kederde birleşme, dayanışma gibi bazı özellikleri içerir. İnsanların toplum içerisinde birbirlerinin haklarına saygı göstermeleri de birlikte yaşamanın vazgeçilmez gereğidir. Bu gerekliliğin doğurduğu bir sonuç olarak, herkesin kendi özgürlük alanı içerisinde, başkalarından gelecek haksızlıklara karşı koruma altında olması, haksızlık yapmanın kınanan bir davranış olarak sadece normatif değil, ahlaki bir fazilet, hakikat kabul edilmesi, ortak beklentilerin başında gelir. Farklılıklar da, ideallerinin odağına insanı koyan bir düşünce yapısında, toplum olmanın bir gerçeği, zenginliği olarak görülür. Hatta farklılıklar üzerinden çatışmalar ve karşıtlıklar üretilmeyen bir arada yaşama ülküsünün benimsenmesi aranır. O halde insanlar bir toprak parçası üzerinde, bir zaman aralığında bir arada yaşama zorunluluğu sebebiyle, ortak bir kaderi paylaşabilirler. Ancak bu birliktelik yaşanabilir bir toplum oluşturdukları anlamına gelmez. Toplumsal barış ve güvenlik yaşanabilir toplumun esasını oluşturur.

Muhakkak kaderde, sevinçte ve üzüntüde ortak bir anlayışı benimseyen insanlar, topluluk addedilir, ancak bu topluluk içerisinde bireyler (hatta tek bir birey) güvende değilse, güçlü güçsüzü eziyorsa, o birliktelik bir istek değil, zaruretten meydana gelen bir katlanmadır.Güvenli bir toplum hem diğer bireylerden hem de otoriteden gelecek haksızlıklara karşı kişiye koruma alanı sağlayan, hukukun üstünlüğünü esas kabul eden bir anlayışın hâkim kılınmasını şart koşar. Böyle bir ülkede yargının bağımsızlığı ya da tarafsızlığı konusunda şüpheye düşülmez. Devlet, tüm işlem ve eylemlerinde hukuk kurallarına, hukukun evrensel ilkelerine uygun davranmayı varlık sebebi görür ama buna rağmen yine de yargı denetimine açık olmayı kabul eder. Her yasa ile hukuk yaratılamayacağını, şekli anlamda yasa kabul edilen bir şeyin, temel hak ve özgürlükleri koruyup geliştirmediğinde, hukukun evrensel ilkeleri ile demokratik toplum düzeninin gerekleriyle örtüşmediğinde, kıymetinin olmadığını tartışmasız idrak eder.

Çünkü hukuk devleti, insanlığın “devlet” kavramını ortaya attıktan sonra elde ettiği en büyük kazanımıdır. Hukuk devletinin tüm unsurlarıyla eksiksiz sağlanmadığı bir toplumda ne eşitlik ne özgürlük ne de adalet olur. Sadece güvenlik ve barış değil, toplumsal adalet de birliktelikte önemli bir yer tutar. Bunu söylerken sosyal adaletin tüm unsurlarından bahsetmiyoruz. İnsanların geleceğini güvence altına alabilme imkân ve umuduna sahip olması, görünüşte de olsa fırsatlara erişimde eşitlik bulunmasını kastediyoruz. Ne var ki, doğuştan kaynaklanan bazı engeller sebebiyle kişilerin fırsatlara erişiminde eşitsizlikler olabilir, ancak bu eşitsizlikleri ortadan kaldırmak adına pozitif ayırımcılık yapılması gerekir. Bu durum toplumsal adaleti rencide etmez, aksine adil bir toplumun oluşumuna hizmet eder.’’(a.caner yeni dünya)

Eğitime erişen, kendisini belirli bir düzeye çıkaran kişi, toplum içerisinde hak ettiği yere gelmeli, yetkinliği, eğitimi, liyakati ile orantılı muamele görmeli, bu anlamda fırsatlara ulaşması farklı parametreler kullanılarak engellenmemelidir. Hatta fırsatlara ulaşmada, kişinin liyakat düzeyi değil, başka hususiyetler etkili olabiliyorsa, bu durum kanıksanmamalı, sorgulanmalıdır. Çünkü böyle bir düzen, kuşkusuz gerçek toplum ideali ile bağdaşmaz. İdealler ile gerçeklerin bağdaşmasının her zaman olası olmadığını da kabul ediyoruz. Ne var ki, asgari bir çıkış noktası muhakkak bırakılmalıdır. Zira idealler de yaşanmış tecrübelerin ürünüdür.

Bir toplumda siyaset, ticaret ve hamaset üçgeninden iki köşe tutamayan imkanlara erişimden yoksun kalıyorsa bu kabul edilebilir bir durum değildir. Böyle bir yer dünyada var ise, bu yerde yaşayan insanlar da tabi ki topluluk halindedir, ancak yaşanabilir bir toplum içerisinde olduklarını söylemek güçtür. İnsanlar normatif olarak eşit haklara sahip olabilir, ancak fırsatlara erişim, kabiliyetlere göre değişkenlik gösterir. Aradığımız kabiliyet “siyaset, ticaret, hamaset” ekseninde üçgenin iki köşesini tutmayı beceren kişi midir? Yoksa hangi alanda olursa olsun o işin ehli, kendisini yetiştiren, çok çalışan, üreten, hak eden bir kimse midir? Bu soruya verilecek yanıt işte o toplumun esasen ne oranda bir soyluluk ve erdem taşıdığını ortaya koyar.

Mevlâna, Mesnevi’de bu hususta pek çok öğüde yer vermiştir:

“Adalet Nedir? Ağaçlara su vermek. Zulüm nedir? Dikeni sulamak. Adalet bir nimeti yerine koymaktır, her su çeken tohumu sulamak değil. Zulüm nedir? Bir şeyi yerinde kullanmamak, yeri olmayan yere koymak. Bu da ancak kötülüğe kaynak olur…” (Mevlâna, Mesnevi 5, p.1089–1098)

“Adalet Nedir? Bir şeyi layık olduğu yere koymak. Zulüm nedir? Layık olmadığı yere koymak” (Mevlâna, Mesnevi, Cilt:VI, p.2596)

“Adalet, her şeyi layık olduğu yere koymaktır. Ayakkabı ayağındır, külah başın.” (Mevlâna, Mesnevi, Cilt:VI, p.1887)

Bitirirken… İnsan en büyük değerdir, maddi ve manevi varlığını geliştirebilmeli, fırsat eşitliğine sahip olmalı, her türlü sıfat ve nitelikten bağımsız olarak yaşadığı toplumda insan olduğunu, başkaca hiç bir şarta bağlı olmaksızın aldığı nefesin değerli görüldüğünü hissedebilmelidir. Belki de yukarıda aktardığımız gerekliliklere, bu düşüncenin sahiplenilmesi ile başlanabilir. Yoksa insan onurunun örselendiği bir topluluk içerisinde “barış, güvenlik, hukuk ve adalet” süslü kelimelerden öteye bir anlam ifade etmeyecektir.

Selam ve dua ile

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.