SERVETİMİZ İMANIMIZIN ÖNÜNE GEÇMEMELİ - 2
Ali İhsan Ersöz
25 Ocak 2016 Pazartesi 13:12
Servetimiz imanımızın önüne geçmemeli - 2
Daha önceki yazımızda naklettiğimiz ve anlamaya çalıştığımız ayetler, , dinin özünü, adalet anlayışını; Allah kullarının, malla birlikte, nasıl bir toplumsal sorumluluk altına girdiklerini açıkça ortaya koymaktadır.
Hz. Ali’ r.a derki: “Her zaman fakirden yana ol, çünkü Allah da onlardan yanadır, asla sömürücü zenginin yanında olma, çünkü şeytan onların yanındadır.” / “Adamlığın en üstün derecesi, malı ve mülkü esirgemeyerek kardeşleriyle geçinmesi, herhâlde onlarla eşit olmasıdır.” “Gerçekten de noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah,c.c. yoksulların geçimlerini, zenginlerin mallarında takdir buyurmuştur. Hiçbir yoksul aç kalmaz ki, bir zengin onun hakkını vermiş olsun; Yüce Allah da zenginlere bunun hesabını soracaktır.”(nahc-ul belağa)
İslam, Adaletin ve ihsanın temellerini yıkmaya, zenginlerin gururlu ve güçlü olmasına, işçi ve emekçilerin haklarının gasp edilmesine, din adamlarının zavallı gariban halkın sırtından zenginleşerek mal yığmalarına…vs. destek olmak için gelmemiştir.
Dinimiz İslam; sosyal toplumlarda bazı gurupların, saraylarda, villalarda, gökdelenlerde ve lüks evlerde yaşamaları (diğer yandan çok sayıda insanın gecekondularda, çadırlarda, mağara gibi evlerde yaşamaları) için gelmemiştir.
Bir tarafta açlıkla ve sefaletle kıvranan ve ilaç alacak imkânları bile olmayan insanlar varken, diğer tarafta, bürokratların, siyasetçilerin, yönetici ve işadamlarının şatafatlı, israf dolu, renkli renkli bir hayatın içinde yüzmeleri ve çocuklarının oyuncakları için, emekçilerin asgari ücretlerinin kat be kat fazlasını harcamaları için gelmemiştir.
Toplumda bir tarafta, insanların çok az bir kısmının (bazı yöneticiler ve mal sahipleri) çocukları iyi besleniyorken, iyi bir eğitim alabiliyorken, son derece sağlıklı bir bedene sahip olurken, diğer tarafta, iyi beslenemediği için göğüslerinden süt bile gelmeyen annelerin çocuklarını yalnızca suyla beslemek zorunda kalmaları için gelmemiştir.
Toplumlarda iktidar ve mal sahipleri, çeşitli zevk ve sefalara dalsın, mazlum ve mahrumların çalışmasından elde ettikleri mallarla dünyanın bir ucundan kalkıp öbür ucundaki yerlere seyahat edebilsin, çocukları babalarının mallarıyla refah içinde her türlü imkânlarla yaşasın, ve diğer tarafta ise, milyonlarca insan fakirliğin, felaketin ve açlığın zorluklarıyla pençeleşsin diye gelmemiştir.
Toplumda mülk sahiplerinin, toprak sahiplerinin, gayri menkul zenginlerinin, hiçbir çaba ve emek sarf etmeden, zenginliklerine zenginlik katabilmeleri, her yıl yeni bir ev, son model bir otomobil alabilmeleri ve bunların taksitlerinin de, karnı dahi zar zor doyabilen, zavallı insanların emeğiyle ödenebilmesi için gelmemiştir.
Dinimiz İslam,Toplumda hiç kimse aç kalmasın, yetersiz beslenmesin, yeryüzü nimetlerinden tüm insanlar eşit şekilde faydalansınlar diye gelmiştir.
Toplumlarda idarecilerin de, yöneticilerin de, işçilerin, esnafların, işsizlerin, erkek, kadın ve çocukların da eşit şekilde yaşamaları, birbirlerinin haklarını gasp etmemeleri için gelmiştir.
Toplumda tüm ırkların eşit olmaları, birbirlerine zulüm etmemeleri, eşit şartlarda yaşamalarını temin etmek için gelmiştir.
Kimse aç yatmasın, kimse eğitimsiz kalmasın, kimse tedavisiz kalmasın, tüm insanlar insanca ve kardeşçe yaşasınlar diye gelmiştir...
Kötülük ve adaletsizlik tamamı lanetlemiştir ve tüm peygamberlerin uygulamak için vazifelendirildiği şey, adalettir.
“Adaleti ikame ederek onun varlığına şahadet ederler.” (Al-i İmran, 18)
‘’Adaleti gözetin…” (Nisa, 135)
“Allah için adaleti gözeten şahitler olun…”(Maide, 8)
İslam’ın özü adaletin icrasıdır, ya da adaletin icrası için mücadele etmektir, tüm peygamberlerin mücadeleleri de adaletin icrası temelindedir. Hiçbir âlim, din adamı ya da kişi adaletin uygulanması ve gözetilmesi şeklindeki bu önemli ve kat’i emirlerin sadece tavsiye ve nasihat olduğunu iddia edemez, eğer böyle iddiada olanlar varsa ya dini anlamamışlardır, ya da dini özünden uzaklaştırma çabasındadırlar...
Bu ayetlerin vurgulamaları ve peygamberlerin uygulamaları, bizlere, kesin bir hükümle karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir
Resulullah efendimiz(a.s.) İslam’ın özünün Adalet olduğunu, toplumsal hakların eşit bir şekilde kullanılması gerektiğini tek cümlede çok aşikâr ve net bir şekilde özetlemiştir; “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.”
Bu tek cümlelik özet aslında her şeyi çok net anlamamız için yeterlidir.
“Kimin yanında bir mümin zor durumda kalırsa, o kişi o mümine imkânı olduğu hâlde yardım etmezse Allah onu kıyamet gününde halkın önünde alçaltacaktır”(cami-us sağir, c-1, s-144).
Bir toplumun İslam toplumu olabilmesi için o topluma adaletin hâkim olması gerekir; aynı şekilde cemaat, dernek,vakıf ve benzeri oluşumların gerçekten dine uygun olabilmeleri de ancak adaletin o topluluklarda hâkim olmasıyla söz konusu olabilir. Bir cemaat ya da oluşum kendini İslam’a hizmete adamış olma iddiasında ise, o toplumlarda aşırı fakir ve zenginlerin olmaması gerekir, aksi hâlde yapılan hizmet Allah için yapılan bir hizmet olamayacaktır.
Nitekim peygamberi misyon ve dinin üzerine bina edildiği hakikat, adalettir. Ferdî ibadetler ve toplumsal ilişkilerde de, Allah'ın koyduğu kuralların tümü, adalet temelinin üzerine bina edilmiştir. İman dahi adalet temeli üzeredir. Allah; imanı, gayba inanmayı, ancak, adaleti yüreğinde taşıyan temiz fıtrat sahibi insanların kalbine ilham etmektedir. Adalet olmayan yürekten, adalet sadır olmaz ve adaleti taşıyamayan zalimlerin kalplerinde imana yer yoktur.
öyle ise,bize yük olacak servetlerimizi, imkanlarımızı, hakkın ölçüsünde, onun rızasına uygun olarak,ahrette hesabını vereceğimiz şekilde sarf edelim ve her daim Hakkı üstün tutalım..vesselam
Selam ve dua
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2013 Güvenli Haber
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.