Nefsi Tezkiye Farzdır
Allah’u teala c.c.şöyle buyuruyor:
’’Nefse ve onu düzenleyene andolsun, sonra da ona hem kötülüğü hem de (kötülükten) sakınmayı ilham edene ki, O (nefsi)ni (günahlardan) tertemiz yapan, muhakkak kurtulup umduğuna ermiştir. Onu (günahlarla) örtüp gömen de elbette ziyana uğramıştır."Şems:7-10.
Ey kulum! Eğer kötü ahlaklarından kurtulmak ve nefsinde var olan kötülükleri arındırmak istiyorsan Beni zikretmeye ve namaza yönelmelisin. Sen bunları yaparsan nefsini tezkiye etmen daha kolay olacaktır,demektedir.
Nebi aleyhisselam ise: "Zenginlik (mal, evlat ve dünya malı çokluğu) değildir. Zenginlik; nefsin zenginliğidir." Buhari Kitabur Rikak bab 15.
İslam iman ve takva üzerine bina edilmiştir. Bir insan Allah'ın varlığına ve birliğine inandıktan sonra ondan gelen her şeye de inanmış demektir. Bundan sonra ise iş kalıyor inanmış olduğu yüce emir ve nehiyler çerçevesinde hayatına yön vermeye.
Mümin takvayı elde edince artık Allah dostlarından olmaktadır.
Cenabı Hak dikkat edin Allah dostlarına korku ve hüzünlenme yoktur derken arkasından da onların iki temel vasfını onlar ki iman etmiştirler ve takvalıdırlar buyurmaktadır. Yunus 62.
Takva ise Allah'ın helallerini helal, haramlarını da haram bilerek, helal dairesinde ihlas ile amel edip haramlardan da sadece Allah'tan korkarak sakınmaktır. Zaten hikmetin başı da Allah korkusudur. Bir müminin takva derecesine ulaşarak Allah dostu olması için en kolay yol: her işinde Allah'ı görür gibi amel etmesidir ki bu özelliğin adına da ihsan denir.Cebrail aleyhisselam ihsan'ı Hz. Resulullah s.a.v.' sorduğunda o da buyurdu ki ihsan: Allah'ı görür gibi ibadet etmendir. Sen onu görmesen de o seni görüyor. İhsan ilmi kalp ilmidir. Yani kalbi sadece Allah'a ait kılmadır.Bir insan riyadan, kibirden, hased'den, gıybetten, tecessüsten, söz götürüp getirme'den kısaca haramlardan kurtulmadan kalbini ve amellerini Allah için yapamaz. Tüm men edilmiş kötülüklerden kurtulma işine de topluca "Nefsi tezkiye" nefsi gayri islami yollardan, fikir ve amellerden arınma, temizlenmedir.
Nefsi tezkiye ve ihsan'ı üzere Allah'a kul olmak farzdır. Mahiyet olarak adı ne olursa olsun, eğer Kur'an ve sünnete göre nefsini temizliyorsa o kişi ve kurumlar makbuldür. Gereklidir. Ama bir takım hurafelere ve bidatlara bulaşarak adına nefsi tezkiye de denilemez. Bu hurafe ve bidatların atılması gerekir. Bidatsız nefsi tezkiye hem Hz. Peygamber aleyhisselamın yoludur, Kur'anın emirleridir ve hem de farzdır.
Kalp Allah'a mahsus kılınmadan ve nefsi tezkiye yaparak ihlası elde etmeden yapılan her türlü amel Allah'dan başkası için yapıldığından riyadır ve Allah katında reddolunmuştur. Din: iman, iIslam ve ihsan'ın bir bütünlük içinde yaşanmasıdır. Nefsi tezkiyeye çalışmak ve bu uğurda ciddî bir gayret ile ehemmiyetine ve zorluğuna binâen “cihâd-ı ekber” kabul edilmiştir. Bu tâbiri Peygamber Efendimiz s.a.v, pek zorlu geçen Tebük Gazvesi’nden dönüşlerinde bizzat ifâde ederek ashâbına:
“Şimdi küçük cihâttan büyük cihâda dönüyoruz.” buyurmuşlardır.
Hâlbuki dönmekte oldukları sefer, pek büyük bir gazveydi. Otuz bin kişiyi aşan sahâbî ordusu, bin kilometre gitmiş ve geri dönmüştü. Medîne’ye yaklaşırken âdetâ şekilleri değişmişti. Derileri kemiklerine yapışmış, saç-sakal birbirine girmişti. Hâl böyleyken Rasûlullâh s.a.v söylediği bu sözün hikmetini merâk eden bâzı sahâbiler, hayretler içinde:
“–Yâ Rasûlâllâh! Hâlimiz meydanda! Bundan daha büyük cihâd olur mu?” dediklerinde Peygamber Efendimiz s.a.v:
“–Evet! Şimdi küçük cihâddan en büyük cihâda; nefsin hevâsı ile mücâhedeye dönüyoruz!” buyurdular. Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 73; Münâvî, III, 141/2873; Ali el-Müttakî, IV, 430/11260.
Ne mutlu nefsini tezkiye edenlere, ne yazık nefsin kölesi olup yoldan çıkanlara.
Selam ve dua ile.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.