SAVRULMAMAK İÇİN OKU YAŞA
İslam âleminin günümüzdeki tablosu gerçek İslam’la taban tabana zıttır. Allah’ın ilk emri “oku”dur. Fakat en az okuyan müslümanlardır. Kuran’da müslümanların ancak kardeş oldukları söyleniyor fakat en fazla düşmanlık müslüman toplulukları arasında cereyan ediyor. Hz. Peygamber “kuvvetli mümin zayıf müminden daha hayırlıdır” buyuruyor. Fakat müslümanlar ekonomik yönden en güçsüz kesimi oluşturuyor. “En hayırlı ümmet” olarak tanımlanan, yeryüzünde Allah’ın şahitleri olarak tavsif edilen İslam toplumunun görüntüsü İslam’la gayr-i müslimler arasında adeta kalın bir perde, bir utanç perdesi gibidir. Görüntü o kadar bozuktur ki, Muhammed Abduh’un dediği gibi Avrupa’nın müslüman olması için bizim iyi müslüman olmadığımızın bilinmesi gerekir. Bizim müslümanlığımıza bakarak kimse müslüman olmaz. Hâlbuki İslamiyet müslümanların özellikle de dünyaya açılan müslüman tüccarların örnek davranışları sayesinde hızla yayılmıştır.
Yeryüzünde müslümanlar için en büyük felaket, iman ettiklerini yaşamayıp yaşadıkları gibi iman etmeye başlamalarıdır. Kişinin imanı aynı zamanda onun imtihanıdır. “İman ettiğini yaşamayan, yaşadığı gibi iman etmeye başlar!” Asrımızda genelde İslâm topraklarında özelde ise ülkemizde büyük savrulmalar yaşanıyor. Dünkü mücahidler önce müteahhitler, sonra müşahidler ve daha sonra da müsaitler oldular. İnsanlar durmadan amentü değiştiriyorlar. Kıbleler tümden seyyar, amentüler bigayr-i ayar. Yeni dönemin amentüsü, sapıklar ve sapkınlar tarafından gerçekleştirilen savrulmaların savunmalarıdır. Bu savrulmaların savunmaları karşısında “Müslüman Kalabilme Dâvâsı”nın kaygısını taşıyanlar, sabitelerini tanımak ve onlara tutunmak mecburiyetindedirler. Aksi halde yolsuz, yurdsuz ve umutsuz kalmaya mahkûmdurlar.
İnsanlar içinde özellikle yapıp ettiklerinin ve dünyayı etkileyen faktörlerin farkında olanlar, yaşadıkları dönemin tartışmalarından ve dünyanın yöneldiği yöneltildiği yeni oluşumlardan etkilenirler. Günümüzde, küreselleşme adıyla oluşturulan dayatmalar, dini kaygıları ve dini anlayışın beslediği belirlediği yaşam tarzını da etkilemektedir. Dini inanışların toplumsallıktan arındırılıp bireyselleştirilmesiyle, seçilmiş̧ olduklarını vehmeden (en azından mesleki olarak hukuk-çu, bürokrat, politikacı vb.) tipler oluşturulmakta ve tarihi süreçte yaşanan birçok olgu da es geçilerek (bir nevi tarih tekerrür ettirilerek), tarihten ders çıkarılmadan, hatta benzeştirme yöntemiyle önce insanlar sekülerleştirilmekte, sonra da din Protestanlaştırılmaktadır.
Din yaşanmak içindir. Din hayatın her alanına müdahale eder.Bazı dünyevi işlerimize aracı kullan at gibi bir mantıkla dindar olunmaz. Din kullanılmış olur. Bu da Allah katında rüsvaylıktan başka bir şey değildir. Din hayatın tüm alanını kapsar.Allah c.c. bu hususta hiçbir boşluk bırakmamıştır.Ticaretimiz,adaletimiz,eğitimimiz,sosyal yaşantımız hepsi Allah merkezli islam merkezli olmak mecburiyetindedir.Tüm olumsuzluklara rağmen, kuranla yeniden dirilmek sünneti rasulullahı doğru okumak anlamak, yaşamak ve yaşatmak için doğru bir gönül ve zihin inşa etmek gerekir. Kurana yakın olmak hakka yakın olmaktır. "Ve ilâ Rabbike fergab" (İnşirah s).Rabbi''ne yönel! Masiva-dan yüz çevir ve Rabb''e dön.!işte kurtuluş buradadır. Fıtrata dönmek Rabbe dönmektir. Rabbe dönmek iman etmektir. İman etmek rabbimiz ile bir sözleşme gerçekleştirmektir. İşte bu sözleşmenin bize yüklediği anlam ve misyonu anlamak, anlatmak ve yaşamak adil bir dünyanın kurtuluş reçetesidir.
Selam ve dua
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.