Servetimiz imanımızın önüne geçmemeli -1
Kur’an; servetin belli ellerde birikmesine ve sermayenin verimli ve yararlı ekonomik kanalların dışına çıkmasına yol açan bir şekilde, emek harcamadan gelir elde edilmesini yasakladığı gibi, herhangi bir şekilde ihtiyaçtan fazla mal biriktirmeyi de yasaklar.
İslamiyete hizmet etmek için zengin olmak istenebilir. Ancak nefsin desisesine kapılıp hırs göstermemek gerekir.
Aşağıdaki ayet hiçbir yoruma ihtiyaç göstermeyecek kadar aşikârdır:
“Ey inananlar! Hahamların ve rahiplerin çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yer ve onları Allah yolundan alıkoyarlar. Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda sarf etmeyenlere can yakıcı bir azabı müjdele. Bunlar cehennem ateşinde yakıldığı gün alınları, böğürleri ve sırtları o biriktirdikleri ile dağlanacak, 'bu kendiniz için biriktirdiğinizdir, biriktirdiğinizi tadın' denecektir"(Tevbe, 34-35).
İlk Müslümanlardan ve peygamberimizin seçkin sahabelerinden biri olan Hz. Ebuzer, bu ayetten, Müslümanların ihtiyacının üzerinde mal edinme yetkisi olmadığı anlamını çıkarmıştır.
Hz. Ebuzer, Peygamber'in ve yakın arkadaşlarının uygulamalarını, Kur'an'ın ruhu’nun teyidi olarak görmüştür. Ammar bin Yasir, Miktad, Selman-ı Farısi ve Hz. Ali gibi seçkin sahabeler de bu ayeti aynı şekilde yorumlamışlardır.
Yararsız ve aşırı servetin İslam'da kesinlikle yeri yoktur; Allah’ın olan mülkiyeti kullanma hakkı, ancak, israf etmeden, sermaye biriktirmeden, toplumun yararına kullanım şartıyla mümkün olabilir.
“Aranızda malları haksızlıkla yemeyin, bildiğiniz hâlde günaha girerek insanların mallarından bir kısmını yemek için onu yöneticilere aktarmayın.” (Bakara, 188)
Esas olarak tüm topluma ait olan malların (servetin) israfı, adil ve normal olmayan bir durumdur. Bu anormal durumun ortaya çıkabilmesi ancak yoksul, mahrum ve mazlum halklar üzerinde kurulan baskı ve zorlama ile sürdürülebilir, bunu elde edebilmek için servetperestleriniktidarı kontrolleri altına almaları gerekir.
Bunun gerçekleşmesi için, açların, karın tokluğuna çalıştırılanların, mazlumların, yetim ve yoksulların emeklerinden biriktirmiş oldukları servetlerinin bir kısmını, güçlerini sürdürebilmek için iktidarda olanlara vermeleri, onlarla ittifak hâlinde olmaları gerekir; aksi takdirde iktidardakilerden destek göremezler ve insanların emeklerinin bir kısmını mülk edinemezler.
Bu gibi kişiler ve bazı yöneticiler arasındaki bu işbirliği, mazlum halklar karşısında tek güç olmalarının gerekliliğindendir. Bu iki grup (vahşi kapitalist işadamları ve onlara uyan yöneticiler), bu tür bir toplumu, birbirlerini destekleyerek yönetebilirler. Kurdukları sistemi ayakta tutmak ve işleyişini sürdürebilmek için halk kitlelerini çeşitli oyunlarla kontrol altında tutmaya çalışırlar. Aslına bakılırsa, adeta birer baskı devleti hâlini almış olan bu zulüm sistemlerinin temelini, siyasî iktidarlar değil, iktisadî tağutlar (bazı zengin işadamları) oluşturmaktadır.
Kur'an'ın işaret etmiş olduğu realite (gerçeklik), yalnızca servet ve sermaye biriktirme temelinde, yani vahşi kapitalist bir sistem oluşturmayı amaçlayan devletlerin, baskı devleti olma hâllerini sürdürebilmelerinin, aslında tüm halka ait olan servete ve tabiî kaynaklara el konulmasına ve bir grup mutlu azınlığın varlığına ihtiyaç duyduğudur.
Demek oluyor ki, İslam doğruluk ve adalet ilkelerini esas alır ve toplumda bir takım kimselerin çıkarlarını korumaz; İslamî anlayışa göre, insanlar arasında servetin adaletsiz şekilde kullanılması sosyal bir zorunluluk değildir, yani doğal bir şey, kaçınılmaz bir şey değildir. Söz konusu durumun, toplumların adalet ve doğruluk ilkelerinden sapmasının, saldırganlığın, açgözlülüğün, sömürgeciliğin ve zulmün sonucu olduğudur.
Toplumlarda zulüm, haksızlık ve sömürü temelde mal biriktirme tutkusundan kaynaklanmaktadır. Toplumsal huzursuzlukların, sosyal adaletsizliklerin ortaya çıkmasına sebep olan bu açgözlülük, İslam’ın kesinlikle yasakladığı bir olgudur.
Peygamber efendimiz s.a.v.buyurmuştur: “ Kifayet miktarından fazla dünyalık biriktiren, kendini cehennem ateşine atmış olur” / “Kendi içindeki zayıf ve fakirlere ait olan hakları (güç sahibi zorbaların ele geçirdiği hakları) hiçbir tereddüt göstermeden geri alamayan bir toplum refaha, saadete erişemez.” (cami-us sağir)
Hz. Ali, r.a. halifeliği döneminde Mısır’a vali tayin ettiği Malik Bin Eşter’e yazdığı ünlü emirnamesinde bakın ne buyurmuşlardır:
“Sana helâl olmayan şeylerden nefsini koru, hükümdarlık döneminde kalbinin şiarı merhamet etmek, insanları sevmek, onlara lütuf etmek olsun. Sakın onların sırtından geçinen zavallı bir kurt gibi olmayasın, çünkü onlar iki sınıftır ya senin din kardeşindir ya da yaratılışta bir eşindir. Allah’a karşı insafını koru, onun emirlerine itaat et, emirlerine karşı çıkma ve asla ne sen halka zulüm et ne de yakın akraban ve arkadaşlarına izin ver, öyle olma ki bu insanlar sana güvenerek halka zulüm yapmasın. Şunu da bil ki Allah’ın kullarına zulüm edenin düşmanı Allah’ın kendisidir. Allah haksız yere düşman olmayacağına göre, Allah’ın düşman olduğu kişilerin özür ve delilleri de kabul edilmez. O kişi, tövbe edip mazlumun hakkını geri verene, onun gönlünü alana kadar Allah’la savaş hâlindedir. Şunu da bil ki hiçbir şey, Allah’ın nimetinin kesilerek yerine hüsranın gelmesinde zulüm üzerine kurulan bir yönetim kadar etkili değildir. Allah mazlumların nidalarını duymaktadır ve onların hakkını zalimlerden en iyi şekilde alandır.”(Nehc-ulBelağa; 53. Ahitname)
“Mal toplayan ve onu durmadan sayan, insanları arkadan çekiştiren, kaş göz işaretiyle alay eden her kişinin vay hâline! Sanır ki, malı kendisini ebedileştirmiştir, iş öyle değil and olsun ki o kırıp döken, silip süpüren cehenneme atılır.” (Hümeze Suresi: 1–4)
“Allah'ın ihsan ettiğini vermekten sakınanlar, bunu kendileri için hayır sanmasınlar. Hatta bu onlar için şerdir. Sakındıkları (biriktirdikleri, vermedikleri) şeyler kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır, ve Allah’ındır göklerin ve yeryüzünün mirası (tüm mülkiyeti) ve Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Al-i İmran Suresi: 180)
“Biliniz ki siz şunlarsınız; Allah yolunda malınızı, mülkünüzü harcamaya çağırılıyorsunuz da içinizden cimrilik edenler var ve kim cimrilik ederse kendine zarar vermiş olur. Allah Müstağni’dir ve yoksullar sizsiniz; ve itaatten yüz çevirirseniz yerinize bir başka topluluğu getirir, sonra görürsünüz ki size benzememektedirler.”(Muhammed 38)
“Allah’ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sende ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk yapma, çünkü Allah bozgunculuk yapanları sevmez.” (Kasas, 77)
“İşte ahiret yurdu, biz onu yeryüzünde büyüklenmeyenlere ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere veririz.” (Kasas, 83)
“Ve Allah rızk bakımından bir kısmınızı bir kısmınızdan üstün kılmıştır, geliri fazla olanlar, rızklarını, elleri altında bulunanlara verip onları da geçim bakımından kendilerine eşit etmezler. Allah’ın nimetini bile bile inkâr mı ederler?” (Nahl, 71)
Devam edecek
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.