Siyaseti yönetenler ve toplumun görevleri
Sürekli kirlenen ve kirletilmeye devam eden bir dünyada yaşıyoruz. Devamlı olarak tüketmeye daha fazla daha fazla diyerek dizginlenemeyen ve giderek azgınlaşan bireyler haline geldik.
Dünyada olduğu gibi, Ülkemizde de siyasette ve kamu yönetiminde sosyal tüm alanlarımızda, kirlenme toplumumuzun en öncelikli sorunlarından biridir. Yolsuzluk, rüşvet, suistimal ve kayırmalar, hukuk istimrarları, dini sömürü aracı olarak kullanma, sosyal barışı kökünden sarsmaktadır.
Bu ahlaktan uzak erdemsiz görüntü halkımızın merkezi ve yerel yönetimlere kamu kurum ve kuruluşlarına,insanların birbirlerine olan güvenini yok etmekte, ülkemizin gelişimi ve yükselişini engellenmektedir.
Aşırı seküler anlayışlar, Müslümanlarında fabrika ayarlarını bozmuştur.Zemin de ciddi erozyon söz konusudur. Bizler İslamı sekülerleştirmemeli, sekülerizmi İslamlaştırmalı"yız.
Bir bilgenin ifadesi ile,Bazı insanları her zaman, bütün insanları da bazen kandırabilirsiniz; ama bütün insanları her zaman kandıramazsınız.Toplum olarak yeniden bir arınma,bir diriliş bir yenilenme ve güven ortamını oluşturmalıyız.
Bir toplumda görülen gelişme ve yükselme hali o toplumun bütün değerlerini kapsar. Bilim, sanat, ticaret, ekonomi, endüstri, devlet, hukuk, ahlak, din, sosyal gelişmelerin ve yükselişin, ya da gerilemenin ve düşüşün gözlemlendiği başlıca alanlardır. Eğer bir toplumda iyileşme olursa sözü edilen alanların hepsinde kendini belli eder. Kötüleşme de böyledir.
Toplumların sıkıntılı ve bunalımlı dönemlerinde samimi mü’minlerin,erdemli,ahlaklı ve dindar insanların yapacakları çok şey vardır. Herkesin elinden geleni sonuna kadar yapması gerekir.
Allah:c.c.“Bir kavim kendini bozmadıkça Allah onları bozmaz.” (Rad, 13/11)diyor.
Eğer bir toplum sahip olduğu yüksek manevi değerleri korursa Allah Teâlâ onları çöküşten korur. O halde yapılacak şey Müslüman toplumun kimliğini oluşturan manevi değerleri geliştirmek ve sağlamlaştırmaktır.
Acaba yöneticiler iyi ve dürüst olunca mı toplum sağlıklı ve iyi olur, yoksa halk iyi ve dürüst olunca mı yöneticiler adil ve ehliyetli olur? Bu sorunun cevabı yönetici halka göre, halk da yöneticilerine göre olur. Her ikisi de birbirini olumlu ve olumsuz yönde etkileyebilir.
İnsanlar her zaman layık oldukları yönetim tarzıyla yönetilirler, kendileri iyi olurlarsa yöneticileri de iyi olur, kötü olurlarsa yöneticiler de kötü olur. Zira yöneticiler halkın içinden çıkarlar ve onların bir parçasıdırlar. Tikel tümelin niteliklerini taşır.
Bunun için;Peygamber Efendimiz s.a.v.“Kemâ tekûnû yuvella aleyküm” (Siz nasıl olursanız yöneticileriniz de öyle olurlar).
“A’malüküm ummalükum” (amalleriniz yönetcilerinizdir, onlar sizlerin eseridir)
(. Acluni, I, 146, II, 127) denilmiştir. Allah:c.c.
“Davranışları sebebiyle zalimlerin bir kısmını diğer kısmına yönetici yaparız.” (En’am, 6/129)
buyuruyor. Kötü toplumun yöneticisi kötü olur.
Ahirette Cehenneme gönderilecek olan zalim ve kafir halk liderlerini, liderler de onları suçlayıp birbirlerini lanetleyeceklerdir. (A’raf,7/39;Şuara,26/99;Ahzab,33/67)
Halkın kötü yöneticileri iş başına getirmeleri Allah’ın onlara gazab etmekte olduğunun, iyi yöneticileri iş başına getirmeleri ise onlardan razı olduğunun işaretidir.
Hz. Peygamber (asm)’in duası:
“Allah’ım, merhametsizleri bize musallat etme.” (Tirmizi, Daâvât, 79).
Müslümanın görevi toplumları ayakta tutan değerleri, özellikle ahlak kurallarını ve Allah korkusunu, hak ve hukuka saygıyı tabana yaymaktır. Toplumu düzlüğe çıkarmanın yolu budur. Düzelen bir toplumda ister istemez, yöneticiler de düzelir.
Toplumdaki kötülüklerin, haksızlıkların ve yolsuzlukların sorumlusu olarak sadece yöneticileri ve aydınları görmek yanlıştır. Kötü gidişattan herkes sorumludur. Zira bunda genel olarak herkesin az ya da çok payı vardır.
Günümüz modası organize gibi görünen stk lar niçin vardır. Bunların iyiliği emretme kötülüklerden sakındırma görevi yok mudur? Yoksa herkes siyasi irade tarafından rehin alınmış kitleler midir? Haklı ve doğru talepleri ortaya koyacak milletin vicdanı olacak stk lara bugün her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır.
İyileşmenin ve düzelmenin şerefi de hem yönetenlere, hem de yönetilenlere aittir. Zira toplum yöneteni ve yönetileni ile bir bütündür.
Mü’min toplum ve onun durumu konusunda iyimser olur. Geleceğin hayırlara vesile olacağını düşünür. Din bâkidir, diye inanır. Din düşmanları ne kadar çok, ne kadar zalim ve gaddar olurlarsa olsunlar zorbalıkla dini yok edemezler. Çünkü dinin sahibi ve koruyucusu Hak Teâlâ’dır. Mü’min en kötü şartlarda bile Allah’tan ümit kesmez, karamsarlığa düşmez.
İster dünya ölçeğinde, ister İslam âlemi ölçeğinde, ister millet ölçeğinde düşünün, her şeyin az ve yavaş da olsa iyiye doğru gittiğini görürsünüz. Eğer bunu göremiyorsanız düşünüş biçiminiz ve bakış tarzınız yanlıştır. Toplumu ve yönetici sınıfını değiştirmeden evvel hatalı olan bakış açınızı değiştiriniz. Bu da bilgi ve kültürle, tarihten ibret almakla ve daha önemlisi bunlara ilaveten Hak Teâlâ’ya güvenmekle olur.
Toplumda bir hayli yolsuzluğun, kötülüklerin ve haksızlıkların olduğu doğrudur. Bunları azımsamak veya hafife almak da doğru değildir. Ama iyilerin ve iyiliklerin daha fazla olduğu da bir gerçektir.
İslamî varoluşumuz kendi dilimiz, kendi kurallarımız ve kendi amellerimizle anlam kazanır. Kendi amellerimiz dışında dayanabileceğimiz, umut edebileceğimiz başka bir yardımcımız yoktur. Amellerimiz bütün bir yüreğimizle isteyerek ve bilinçli olarak yaptığımızda değer kazanır. İslamî varoluşumuzu ancak, İlahi modelin zaman ve mekânda gerçekleştirilmesi, hayatın ve tarihin bu doğrultuda şekillendirilmesi uğraşısı vererek somutlaştırabiliriz. Müslümanların tarihe karşı kayıtsız ilgisiz kalmaları düşünülemez. Her Müslüman, içerisinde yaşadığımız dünya sorunları etrafında çözümlemeler yapmakla yükümlüdür. Müslümanlar için inziva münzevilik söz konusu olamaz. Münzevilik bir tür benmerkezciliktir. Nefis terbiyesi İslamî bir mücadele için yapıldığında bir değer ifade eder, bireysel bir amaç için değil.
Bizler Müslümanlar olarak, hayatımız boyunca yüklendiğimiz sorumluluklarla, ürettiğimiz içerik ve eylemlerle tarihi belirleriz. Allah'ın (c.c.) iradesini tarihe yansıtacak bir bilinci, bir duyarlılığı, ahlakı, çabayı, mücadeleyi, eylemi, içtenlikle, kararlılıkla, cesaretle sürdürmediğimiz takdirde, İslamî ilgilerimizin, ibadetlerimizin bir değer taşımayacağını bilmeliyiz. Zamanı ve mekânı İlahi model doğrultusunda dönüştürebilmemiz için güçlü ve etkili özneler olmamız, üretken, dinamik ve eleştirel bir bilince sahip olmamız gerekir.
İlahi iradenin yeryüzünde en güzel şekilde ifadesi olabilmek için, ahlaki çaba ve ahlaki eylemle bütünleşebilmeliyiz. Eşrefi mahlûkat olan insana evrensel sorumluluklar yükler. Allah'ın (c.c.), insanın ve hakikatin birliğini temsil konusunda bulunan Müslümanların sınır tanımayan bir bilgi, bilinç, ufuk, sorumluluk ve bilgelik içerisinde bulunmaları iktiza eder. En mükemmel aklilik, en mükemmel ahlakilik, tevhidi duyarlılığa dayalı bir varoluşu gerçekleştirmekle başlar.
Vitir namazı kılarken okuduğu duâda bir mü’min Allah Teâlâ’ya şöyle duâ eder:“... Allah’ım Sana güveniyoruz, seni en mükemmel şekilde övüyoruz, Sana şükrediyor, nankörlük etmiyoruz. Sana karşı günah işleyenleri terkediyor ve mevkilerinden alaşağı ediyoruz!”
Bir Müslüman, yönetilenler kadar yöneticilerin de düzelmeleri için Allah’a duâ eder. Allah samimi duâları kabul buyurur.
“Allah’ım bize merhamet etmeyenleri bize musallat kılma!” AMİN
Selam ve dua
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.